Yunanistan

Gurme CFO: Ata Bindi ve Fava Yatağında Ahtapot Pişirdi – Ambrosia Restaurant

Neden Gurme CFO?

Herşey bi whatsapp mesajıyla oldies but goldies havasında başladı ve oradan büyüdü. Son tahlilde ortamlarda Salih, benim için Seçkin, bu yazı itibariyle muhabir kişi olmamdan sebep editörüm ve patronumun bana “Sen fena yazmıyormuşsun CFOcum, yazsana Harbiyiyorum‘a!” demesiyle bu noktaya ulaştı. Haydi afiyet şeker, bal kaymak olsun, rast gelsin.

Bu ilk hikayemiz Yunan adalarının en güzel 2’sinden biri olduğu çeşitli kaynaklarca iddia edilen fakat anlatıcınızın yalnızca birini gördüğünden bu konuda yorum yapamayacağı Rodos‘ta geçiyor.

Huzurlarınızda George Katsaras

Kahramanımızın Lindos Rodos‘taki Ambrosia Restaurant‘ının sahibi George Katsaras, George hikayemizin geçtiği günün kendine kalan kısmını uzaklardan gelen arkadaşını gezdirmeye adamıştır. Onunla birlikte atlarına binip, Rodos sahillerinde dörtnal yaparak hem sportif bir aktivitede bulunmuş, hem turistik atraksiyonlar içinde en cool olanını yaşamıştır. Sonradan bu aktivitenin bir yerlinin de vücudunda, her turistin başına gelmekte olan, yanık kırmızı ten etkileşimi yaratabileceğini farkedecekti.

Hikayemizin yan karakterleriyle (ben kendilerine yancılarımız diyorum) “güneşten hallice sıcak ve kırmızı” George’un buluşması akşam 19:45’te vuku buluyor ki bu buluşmanın saatine George’un iş ahlakı ve planlama ustalığı belirliyor. Bu adada restaurant ve kafelere kimin önce geldiği sipariş almanın ve tabii ki servisin birinci kriteri. Yunan kardeşlerimiz rezervasyon alma konusunu ciddiye alıyorlar ama karşı komşuları gibi sadece alma kısmıyla değil sonrasındaki fazlarını da planlıyor ve size şu saatte gelirseniz daha iyi hizmet edebilirim diye ön bildirim yapıyorlar. Bu pro-aktif davranış anlatıcınızın gözlerini şu an dahi yaşartmakta. Tabii sevgili kahramanımız George’un bu planlaması tüm müşterilerinin de tam rezervasyon saatinde mekanımızın kapısından içeri girmesini sağlıyor.

Nede Olsa Kardeş Sayılırız Komşu!

George her müşterisine misafir muamelesini eksik etmiyor, 10 kişilik kalantor masaya da, 2 kişilik genç sevgililerin masasına da aynı ilgi alakası hep mevcut. Bu ilgi alaka nedeniyle anlatıcınız, plaza çalışanı kafasıyla,”bu George’da delege etme eksikliği mevcut” diye sıfatı yapıştıracakken “adam işine sahip çıkıyor arkadaş, bu devirde böyle hands on patronu buldun da ne bunuyorsun” demesiyle hikayemiz devam ediyor.

George şef önlüğü ve karizmatik okuma gözlükleriyle şiparişleri iyi bir İngilizceyle (iyi dediysek İngiliz İngilizcesi beklemeyin) uzun uzun yemeklerini anlatarak bizzat yancılarımızdan alıyor ve almasıyla da “Bunların hepsini siz mi yiyeceksiniz, tam bir Yunan gibi sipariş verdiniz?” diye şaşkınlığını ifade ediyor, yedekten oyuna katılan yancılarımızın cevabı hazır “Ne de olsa kardeş sayılırız komşu!

Öncelikle ikram olarak birer kadeh şampanya masaya teşrif ediyor, yancılarımızdan birinin karnı duble burnunda, fakat ortamın hatrı ve George’un ilgi alakası yancılarımıza “Bi kadehten bi şey olmaz” dedirtiyor ki “Neye içsek acaba” sorusu takip ediyor şampanya ikramını.

Yaprak Sarma

Octopus Vincento

Şampanyaların yanında gelen yoğurtlu pancar ezmesi, humus ve anlatıcınızın acemiliğine verin zira kendi öğrenemeden masadan silip süpürülen diğer meze gayet lezzetli, hatta pancarın içine katılan hafif sarımsak gelecek ziyafet için bir ipucu vermiş olmalı ki yancılarımız “Ekmek yemesek iyi olur” diyorlar.

Başlangıç olarak sipariş edilen Baked Aubergine ortalama bir lezzetken, sıcak servis edilen Stuffed Vine Leaves, bildiğin yaprak sarması, sarmanın asıl anavatanını sorgulamaya sebep olabilir, bu lezzet karşısında dilbilimi bile “Sarma Türk mutfağına ait bir yemektir” diyemeyebilir. Ancak başlangıçların peak noktası (anlatıcınız bir plaza çalışanı, ‘peak’ ifadesine takılanlara hatırlatmak istedim!) fava yatağındaki ahtapot (Octopus Vinsanto). Ahtapot zor yemektir onu bu kadar güzel yapmak bir yana favayla birleştiren yaratıcılık el öpülesi.

Başlangıçlar sonrasında ilk olarak kozmopolit salata Mesclun Salad yancılarımızın kozmopolit geçmişini ve yemekten zevk alma sebeplerini yansıtırken, ana yemekleri Günün Balığı (Çipura) ve Silver Tip Fillet gezmek, deneyimlemek ve yemek için bu dünyaya geldiklerini bir kere daha teyit ettirecek tatta.

Elinin Lezzetini Balığa Aktarmak!

Burada, bi çeşit patates püresi ve ıspanak yatağında servis edilen Çipuranın kendisine ve sunumuna bir parantez açmadan geçmek olmaz. O ana kadar nam-ı diğer “ne yaparsan yap aşk ile yap George!” sunum sırasında bir anne oluverdi ve yancılarımızın balığını elceğizleriyle kılçıklarından ayırdı ve yatağına yatırdı, e sevgiyle, aşkla uykuya daldırılan balık da bir o kadar lezzetli olmayı ihmal eder mi etmedi tabii ki.

İkinci ana yemek olan Fillet, otçul bir varlık olduğumuzun güçlü bir karşı tezi olan yancılarımızdan biri tarafından orta bulunsa da standartların üstünde bir tat olarak not edildi.

Finalde Greek Yogurt Var

Biraz kahramanımız George’a mahçup olmamak, biraz da yemeklerin lezzetinden masaya gelen herşeyi silip süpürmüş olan yancılarımız, yemek ertesi gelen damla sakızlı likörle teknik olarak işin sindirme kısmını hallederken ruhlarını da zaman kapsülüyle annelerinin sakızlı muhallebi yaptığı zamana yolladılar ve ağızlarında leziz bir tatla George’un elini sıkarak masalarından Lindos’un daracık, esintili, güzel sokaklarında kayboldular.

George ne mi yaptı? 100euroluk hesabı kredi kartıyla ödeyen yancılarımız yüzünden “Ben günlük 60 euro çekme limitimle bu restaurantı nasıl işleteceğim?!” diye ve bu ekonomik sıkıntının daha 2-3 yıl daha devam edeceği pesimist görüşüyle bir başka güne daha rast gele dedi. Yatmadan önce de yanıklarına Greek Yogurt sürdüğünü de ekleyeyim.

Sevgilerle,

Ambrosia Restaurant
Tel: +30 2244 031804

Sego Alfredo

Sego Alfredo Gonzales - Meksika doğumlu, 15 yıldır Türkiye'de yaşayan yeme-içme tutkunu bir expat. Harbiyiyorum.com'da yeme-içme haberleri ve fazlası ondan sorulur.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir