Anthony Bourdain’ın İzinde Lizbon’da 3 Lezzet Adresi
Geçtiğimiz haftalarda Lizbon’daydım. Genelde yurtiçi ve yurtdışı seyahatlerimi lezzet odaklı yaptığım için bu gidişimde yine kendimi bir lezzet döngüsünde buldum.
Öyle ki Anthony Bourdain’ın televizyon serilerinden Portekiz bölümünü seyretmemiş olmama rağmen farkında olmadan rahmetlinin izinden gitmişim. Demek mi aklın yolu bir olduğu gibi damağın yolu da birmiş.
Lakin bu gezimdeki lezzet hafiyeliğimden enteresan bir kaç çıkarımım daha oldu.
Anthony Bourdain, bu gezip filmlediği restoranları öyle alelade bir şekilde dolaşmamış. Portekiz programı sonrası mekanların müşterilerinin sayısındaki dramatik artışa rağmen bu mekanlar, kendi kurallarından taviz vermemiş ve kelimenin tam anlamıyla şımarıp, yollarını şaşırmamışlar.
İşte Anthony Bourdain’ın Lizbon’da gezip tanıttığı ve bizim de izinden giderek lezzetlerinin tadına bakıp naçizane çıkarımlar yaptığımız üç mekan.
1. MARİSQUEİRA RAMİRO
Tamamen deniz kabukluları üzerinde uzmanlaşmış bir lokanta. Salaş mekanlardan, dar masa ve sandalyelerden, gerekirse başka insanlarla aynı masaya oturup birlikte yemekten, hatta yanınızdaki kişi yengecin bacağını çekiçle kırarken üstünüze sıçrayan yengeç kabuğu ve et parçalarından rahatsızlık duymazsanız Ramiro tam size göre bir yer. Ayrıca yoğun saatlerde kapısında uzunca bir süre beklemeniz de gerekiyor. Rezervasyon almıyor ve telefonlarını da açmıyorlar. Öğlen saatlerinde gitmek iyi bir tercih olabilir.
RAMİRO’DAN NE ÖĞRENDİK
Ramiro’nun Anthony Bourdain’dan sonra kapısında kuyruklar oluşmaya başlamış ama; “Ben bunu bu şekilde yiyemem, makarnalı karides yapıp getirir misiniz?”diyen müşterilerine cevapları hala “Menümüzde makarnalı karides yok, maalesef yapamayız” şeklinde oluyor.
Anthony Bourdain’dan önce olduğu gibi Anthony Bourdain’dan sonra da müşterilerine uzmanlaştıkları kabuklu deniz ürünlerini aynı şekilde servis etmeye devam ediyorlar.
Oysa ki, Türkiye’de ise Gaziantep’ten İstanbul’a gelen bir lahmacuncunun sırf sarımsak yemekten hoşlanmayan İstanbullu müşterilerinin talebi yüzünden lahmacunu sarımsaklı yapmayı bıraktığına şahit olduk.
Yazık.
2. PASTAİS DE BELEM
Kuruluşu 1837 olan bir pastane. Burada ne yiyeceksiniz? Nata. Ülkemizde Belem Çöreği ismiyle anılan bu tatlı, milföy hamuruna benzer bir hamurla yapılan, ortasında yoğunca kreması olan bir turta aslında. Hem hamurunun hem de kremasının kızarması için iki kez fırına veriliyor. Öyle ki natayı Lizbon’da adım başı her yerde bulabilirsiniz. Lakin içerisi devasa büyüklükteki Pastais De Belem’de bu tatlıyı yerseniz alegorinin hasını yaşamış olursunuz.
Pastais De Belem’den Ne Öğrendik?
Tek bir ürünle ünlenmiş fabrika büyüklüğünde pastane operasyonu. Yaklaşık iki yüz yıldır bu turta aynı şekilde üretilmeye devam ediliyor. Portekiz denince akla gelen ilk beş şeyden biri Nata. Başarısının sırrı ise reçetesinin hiç değişmemiş olması. Yani en başta neyse bugün yine o. Buradan çıkardığımız ders şu; Bir ürün yapacak olursanız mükemmele ulaştığınızda onu sürdürülebilir kılmanız gerekiyor. Yılmadan, usanmadan, başkalarının sizi sağa sola çekiştiren fikirlerine aldırış etmeden aynı reçeteyi yapmak…
Büyük ve zor iş.
3. O TREVO
O Trevo aslında bir büfe. İçerisi esnaf lokantası tadında. Olay şöyle gelişiyor… Portekizli bir dayıya selam verip yanına oturuyorsunuz. Buradaki alamet-i farika ise “Bifana” isimli yağda sarımsakla pişirilmiş bir domuz biftek sandviç. Ekmeği yumuşacık ve yanında servis edilen acı yağlı sosu ise iştahınızı hepten perçinliyor. Masada yemek istemezseniz siz de barın önüne geçip Lizbonlular gibi bifananızı ayaküstü midenize indirebilirsiniz.
Yanına da 20 cc’lik bardaklarda bira sipariş verdiniz mi tamamdır.
Oh Mis!
O TREVO’DAN NE ÖĞRENDİK
Anthony Bourdain’dan sonra çok meşhur olan bu büfe, Anthony Bourdain’ın geldiği gün hangi salaşlıktaysa bugün de aynı salaşlıkta hizmet vermeye devam ediyor. Yani üzerine bir çivi dahi çakılmamış. Klasik atmosferi korunmuş; kapısına “Kainatın En Büyük Gurmesi Anthony Bourdain burada yedi!” gibi vulgar afişler, resimler asılmamış. Mekan aynı mütevaziliğiyle hizmet vermeye devam ediyor.
Yani işçiysen ve orada başarıyı yakaladıysan işçi kalmasını bileceksin. Zenginleşsen de o görüntüyü her daim koruyacaksın.
LİZBON GASTRONOMİK ANLAMDA GELİŞMİŞ BİR ŞEHİR DEĞİL
Portekiz, Avrupa Birliği ülkeleri arasında ekonomisi orta seviyelerde. Tarih boyunca birçok farklı millet burayı açık denizlere ulaşmak için bir üs olarak kullanmış. Yine de Portekizde çeşide sahip, üstün bir gastronomiden bahsetmek mümkün değil.
Okyanusun kenarında olmasından ötürü deniz ürünlerinde -özellikle deniz kabuklularında- haklı olarak iddialılar. Sırf bu sebepten her girdiğiniz lokantada mümkün olduğunca deniz kabuklularının tadına bakmayı unutmayın.
Bu yazının orjinali, odatv.com’da yayınlanmıştır.