Istakozlar Pişirilirken Acı Çekiyor mu?
(Istakoz videosunun altındaki yorumlar üzerine bu yazıyı yazdım)
İşin aslı şu ki insanlar birçok konuda olduğu gibi bu konuda da kendileri ile çelişiyorlar.
Istakozlar Pişirilirken Acı Çekiyor mu?
Peki ya yengeçler?
Ya da kerevitler, deniz kestaneleri, karidesler, istiridyeler, ahtapotlar, midyeler, kalamarlar?
Peki ya balıklar?
Geçtiğimiz günlerde sosyal medyada bir ıstakoz pişirme videosunun altında gördüğüm yorumlar üzerine bu yazıyı kaleme almaya karar verdim. Zira tahmin edersiniz ki kocaman bir ıstakoz canlı halde kaynar suya atılarak haşlanıyordu. Altındaki yorumların vardığı noktayı tahmin edebilmeniz için bir tanesini yazayım…
“İnşallah sizi de o suya atarlar canlı canlı haşlanıp geberirsiniz!”
İşin aslı şu ki insanlar birçok konuda olduğu gibi bu konuda da kendileri ile çelişiyorlar.
Yani demek istediğim herhangi bir hayvanın öldürülmesinden çok bir ıstakozun öldürülmesini izlemeye daha fazla duyarlılar. Yani bir canlıyı öldürme eylemi de insanın “Benim!” dediği ve kendinden emin olduğu her alanda olduğu gibi göreceli.
İnsanoğlu inanılmaz karmaşık bir varlık.
Balık pazarına ya da bir balık restoranına gittiğimiz zaman yiyeceğimiz balığı seçerken taze olmasını anlamak adına canlı ve henüz hareketli (can vermemiş) olanları tercih etmemiz bu çelişkiye güzel bir örnek aslında. İstavritlerin canlılarından seçtirip, sonrasında iç organlarını başının altından tek parmak hareketiyle deştirmek, eylem olarak ıstakozu canlı halde kaynar suya koyup öldürmekten pek de farklı değil. Keza evimize giren bir sineği, böceği terlikle/yastıkla etkisiz hale getirmek (öldürmek!) de öyle.
ARAŞTIRMALAR NE SÖYLÜYOR
İnsan beyni bir canlıyı öldürüp yemekle, öldürüp yememek arasında da farklı vicdan muhasebeleri yapıp, yine çok farklı sonuçlara ulaşabiliyor.
Neyse. Istakoz’a dönelim…
Dünya genelinde yapılan birçok araştırma halen ıstakozların ölürken acı çekip çekmediklerine dair net bir teşhis ortaya koyamıyor. Yine de bu konuda atılmış bazı adımlar şu şekilde;
2005’te Norveç’te yapılan bir araştırma ıstakozların beyinlerinin olmadığını, bu yüzden acı çekmediklerini açıkladı.
2006’da Amerika’daki ünlü süpermarket zinciri Whole Foods dükkanlarında canlı ıstakoz satışını yasakladı. Nedeni hayvan hakları aktivistlerinin baskısı.
2014’te Belfast’taki Queen’s University Norveç’teki araştırmaların tam aksini iddia etti. Istakozların ve diğer tüm kabuklu deniz canlılarının ölürken acı çekebileceğini, bunu da elektroşok verdikleri yengeçlerin aynı şoka maruz kalmamak için farklı yol izlemelerinden anladıklarını açıkladı.
2018 Mart ayında İsviçre, ıstakozların öldürülmeden önce bayıltılmasını yasalaştırdı. (Bayıltmak: Buz içerisine koyup dondurmak gibi… Böylece ıstakoz haşlanmaya daha az tepki verecek çünkü.)
Sembolü ıstakoz olan Amerika’nın Kanada sınırındaki eyaleti Maine’in “Maine Istakoz Enstitüsü”nde yapılan bir araştırma, ıstakozların primitif sinir sisteminin aslında bir böceğinkinden farklı olmadığını ortaya koydu. Bu yüzden kaynar suya atılan bir ıstakozun kuyruğunu büküp büzüşerek tepki vermesinin aslında merkezi sinir sisteminin bir tepkisi olduğunu, kompleks bir beyine sahip olmadıkları için gelişmiş bir beyine sahip hayvan ya da insan gibi acı çekmediklerini iddia etti.
“ENSTİTÜMÜZ ‘BİZİM KENDİ TRAVMAMIZI MİNİMİZE ETMEK İÇİN’ ISTAKOZ PİŞİRMENİN FARKLI YOLLARINI ARIYOR”
Enstitü sözcüsü Rober Bayer şu açıklamayı da ekledi:
“Buna rağmen birçok tüketicinin bunu bu şekilde göremediğini biliyoruz. Maalesef ıstakozların ne hissettiğini asla bilemeyeceğiz. O yüzden enstitümüz ‘bizim kendi travmamızı minimize etmek için’ ıstakoz pişirmenin farklı yollarını arıyor.”
Buradaki cümle çok önemli; “Bizim kendi travmamızı minimize etmek.” Yani modern çağlarda bir tavuğu, bir kuzuyu ya da bir danayı restoranda gözümüzün önünde öldürüp masamıza getirmiyorlar. Ama deniz ürünleri satan restoranlar bir denizi ürünü ya da ıstakozu restoranda öldürüp işlemek zorunda kalıyorlar. Çünkü kendi doğal ortamlarından çıkarılan deniz ürünlerinin, çok çabuk bakteri üretip zehirli hale gelmelerinden ötürü yerinde işlenmesi gerekiyor. Öldürülen hayvanın görece büyüklüğü ve buna şahit olmamız da yaşadığımız vicdani travmayı artırıyor.
Mesela koyun/dana eti yiyen ve bunu normal karşılayan bireylere, ya da her yıl kurban bayramında dana, koyun, deve kurban ederek bu hayvanların etleriyle şölenler düzenleyen inananlara her yıl Çin sınırında ve komşusu Vietnam’ın Hoian şehrinde köpek eti yeme festivalleri düzenlendiğini, on binlerce köpeğin kesilerek bir şölen havasında yendiğini söylesem kafaları karışacaktır.
Öyle ki bu yıl yaptığım Vietnam ziyaretinde bizim Fatih’teki Kadınlar Pazarı’ndaki büryancılar gibi tezgahlarında tandırda pişirilmiş köpeklerin sergilendiğini ve her öğlen insanların burada sıraya girdiklerine bile şahit oldum.
Toparlayalım.
MESELE ISTAKOZUN ÖLÜRKEN ACI ÇEKİP ÇEKMEMESİ DEĞİL
Besin zincirinin en üst basamağında bulunan insanın evrimi midesinin eti de sindirmesi üzerine gelişmiş durumda. Maalesef yeryüzündeki en gelişmiş sindirim sistemi olan işkembeye sahip canlılar biz insanlar değiliz. Eğer öyle olsaydı sadece ot ile beslenip, hiçbir canlıyı öldürmeden yaşayıp gidebilecektik. Lakin biz kendi ırkımızı bile katleden, hatta kendi ırkımızı bile yiyebilen (yamyamlık) yeryüzünün en gelişmiş beyinlerine sahip canlılarız!
Aslında mesele ıstakozun ölürken acı çekip çekmemesi değil, bizim öldürürken ne kadar acı çekip çekmediğimiz… Başka bir deyişle yaşamamız için gerekli besin değerlerine sahip olan bir hayvanın ölümünün nasıl olacağına karar verme hakkını kendinde görebilen gelişkin bir beyine sahip olan insanlığımız!
**Yazının orjinali oda.tv de yayında…