Lütfen Restoranda Işığınızı Kaldırın!
Kimse içeriğinizin parçası olmak istemiyor
Her zamanki gibi, dört kişi bir araya geldiğimizde sohbetimiz rahat ve canlıydı. Pastis’te, brunch telaşı içinde tıka basa dolu bir masada oturduk, ardından Dishoom pop-up’ında masala chai’lerimizi yudumladık. Restoran, Broadway’deki bir gösterinin zarafeti ve coşkusuyla hareket ediyordu. Yalnızca yemek yemiyor, aynı zamanda bir “hizmet ve birliktelik organizmasının” parçası olmanın keyfini çıkarıyorduk. Asıl önemli olan da buydu.
Sonra, bir ışık ve içgüdüsel bir göz kısmayla sohbetin uğultusu bir anda kesildi. Yanımızdaki masa, doğrudan bize tutulan bir LED el lambası çıkarmıştı. Yemeklerinin fotoğrafını çekerken ışık, diğer masalara ve arkalarındaki aynalı duvara yansıdı, hatta tüm odaya geri vurdu. Göz ardı etmek istiyorduk. Sonuçta başka masada olanlar bizi ilgilendirmez. Ama ışık durmadı. Masanın etrafında dolanıp fotoğraf çekerken sürekli göz hizamıza girip dikkatimiz dağıttı. Başka tarafa bakmak imkânsız hale gelmişti. Belki de bunu özellikle istiyorlardı.
Lütfen ışıklarınızı kaldırın ve huzur içinde yemek yiyelim.
Bu tür bir durumu ilk kez yaşamıyordum. Bazen kendi masamda da başıma gelir (gıda medyasında çalışıyorum sonuçta). Ancak iki hafta sonra Kansas City’de bir akşam yemeğinde, yan masada bir influencer yemek boyunca telefon standını kurmuş ve yüzük ışığıyla restoranı aydınlatıyordu. Bu durum artık çekilmez bir hal aldı. Bir yemek yazarı olarak davranışları etkileyebilme gücüm varsa, bu gücü şimdi kullanacağım: Lütfen ışıklarınızı kaldırın ve huzur içinde yemek yiyelim.
2024 yılında bir şeyi “kaba” olarak adlandırmak, sanki her sosyal ihlalin daha büyük bir gerekçesi varmış gibi tuhaf geliyor. Ancak sırf tabağınızdaki yemeği görmek istiyorsunuz diye diğer müşterilerin gözüne LED ışığı tutmak kabalıktır. Restoranın özenle planladığı misafirperverliği kesintiye uğratır ve herkesin dikkatini dağıtır. Bir sohbetin ortasında dönüp o ışığın nereden geldiğini görmek berbat bir durumdur.
Burada, özellikle de LED ışıklarının sorumlu bir şekilde kullanılabileceğine inanan gıda medyasındaki meslektaşlarım arasında giderek yalnız kaldığımın farkındayım. Ancak deneyimlerime göre, bu ışığı kullananlar davranışlarının ne kadar rahatsız edici olduğunu hafife alma eğilimindeler. Ya da bunu, geçici ama kaçınılmaz bir rahatsızlık olarak görüyorlar. İçerik oluşturucular, işlerinin güzel fotoğraflar ve ilgi çekici videolar çekmeye dayandığını ve loş restoranlarda ışık kaynağını kontrol etmeden bunu yapmanın mümkün olmadığını savunabilirler.
Restoranlar, internet ekonomisinin ihtiyaçlarıyla diğer müşterilerinin konforunu dengelemek zorunda.
Bu davranışın sorumluluğunun bir kısmı, influencer’ları ve dijital içerik oluşturucularını tanıtım amacıyla davet eden restoranlara ait. Ancak örneğin “Diners, Drive-Ins and Dives” programı sizin mekanınızda çekim yapıyor olsaydı, müşterilerinizi uyarırdınız. Restoranlar, internet ekonomisinin ihtiyaçlarıyla diğer müşterilerinin konforunu dengelemek zorunda. Belki influencer’lara özel çekim saatleri oluşturulabilir. Ancak tüm akşam boyunca birinin kendi aydınlatma ekipmanlarıyla tüm yemeği filme alması, fazlasıyla rahatsız edici.
Bu durumu özellikle rahatsız edici kılan şey, bir anda başka birinin işine dahil olmuş gibi hissetmeniz aslında. Restorana rezervasyon yaptırırken, sadece orada yemek yemeyi ve hizmetin tadını çıkarmayı kabul ediyorsunuz, bir stüdyo izleyicisi haline gelmeyi değil. Karşılığında sadece bir yemek yemek ve misafirperverliği almayı bekliyorsunuz, bir sosyal medya içeriğinin parçası olmayı değil.
Elbette yemek fotoğraflarınızı çekin. Çoğumuz hayatlarımızın en azından bir kısmını çevrimiçi yaşıyoruz ve anıları kaydetmek, o anı ölümsüzleştirmek hoş bir şey. Ancak herkes orada bütün bir deneyimin tadını çıkarmak için bulunuyor, sizin spot ışığınız altında seyirci olmak zorunda değil.
Bu yüzden bir kez daha yalvarıyorum: Lütfen ışıklarınızı kaldırın ve huzur içinde yemek yiyelim.
Bu yazı Eater.com‘dan Türkçeye çevrilmiştir. Yazar Jaya Saxena. Tarih: 18 Eylül 2024