GURME NOTLARIOdaTV Yazıları

Faşistliğin 50 Tonu – Yemek Faşistliği

Bir mekanı ziyaret edeceksem o mekanı lezzeti için ziyaret ederim. Mekanı dini, dili, ırkı için ayırmam. Benim için lezzet önemlidir. Gerisi o lezzeti tamamlayan hikayenin bir parçasıdır. Bu bağlamda da iyi bir yemeğin ırk, din, dil gözetmeksizin başlı başına birleştirici bir unsur olduğunu düşünürüm. 

Genelde bir semtte gözümü kestirdiğim yerleri önceden haritada işaretlerim. Daha sonra o semte gittiğimde mekan ziyaretimi de gerçekleştiririm.

Bugüne kadar yerli yabancı binden fazla restorana gidip yemek yedim. Bunların yüzlercesini de gücüm yettiğince, dilim döndüğünce hem burada hem de Harbiyiyorum.com’da yazdım.

Geçtiğimiz hafta yine öncesinde işaretlediğim ve Ümraniye’de “sadece içli köfte çeşitlemesi yapıyorlar” diye not aldığım “İçli Köftem” isimli lokantanın yoluna koyuldum. Maalesef kapalıydı. Hemen haritada yine oraya en yakın olan ve ismi “Şam Restoran” olan “özel soslu tavuk dürüm dönerini ye” diye not aldığım bir başka restorana doğru dümen kırdım.

Şam Restoran bir Suriye restoranı. Tavuk dönerini özel bir sosla (yoğurt, yumurta, yağ, sarımsak) yine Suriyelilerin yaptığı içi açılan ve genelde falafel dürümlerinde kulandıkları bir lavaşa sararak dürüm haline getirip sunuyor. Bu yoğurtlu sosun yanına bir de acı sosları var. Bu dürümü lokma lokma kestirip sosuna bana bana yiyorsunuz. Son zamanlarda yediğim en farklı dürüm sunumlarından ve lezzetlerden biriydi. Çok beğendim. Harbiyiyorum Instagram hesabı için bir de video çektim ve ziyaret ettiğim aynı gün yayınladım.

Savaş çıkmadan önce gidip lezzetlerini tatmak istediğim Suriye ve yemek kültürü ile ilgili bir nebze de olsa bilgi sahibi oldum.

YEMEK FAŞİSTLİĞİ

Paylaşımın altındaki yorumlarda insanlar başladılar veryansına…

Vay efendim, ülkenin durumu belliyken ben nasıl olur da bir Suriyeli restoranı tanıtırmışım.

Vay efendim, ben nasıl bir Arap sevicisiymişim de onlara para kazandırırmışım. (20 TL’lik bir dürüm yedim ve kredi kartıyla ödedim. Fiş, fatura kesen vergi levhası olan bir işletmeydi burası.)

Vay efendim, Arap neymiş ki döneri ne olacakmış. 

Vay efendim, zaten yerli esnaf kan ağlıyormuş. Ben gidip Suriyeli dükkanın reklamını yapmışım.

Vay efendim, Instagram sayfalarında adres dışında Türkçe hiçbir şey yokmuş. Ekmek yediği ülkeye saygısı yokmuş bu insanların. Bu reklamı (nedense bende ne görseler reklam gibi algılıyorlar) derhal askıya almalıymışım.

Vay efendim, bu Arap merakım neymiş.

Vay efendim, ülkenin safrası Suriye’nin reklamını yapıyormuşum.

Vay efendim, -kusura bakmayın tam olarak yazdıkları gibi aktarıyorum- bu Mezopotamya eşeklerinin reklamını (bakın yine biri reklam dedi) nasıl yaparmışım…

Yorumlar bu şekilde uzayıp gidiyor. Özel mesajlardan gelen ve paylaşımımı kaldırmam gerektiğini söyleyen tehdit dolu mesajları saymıyorum bile.

Yahu el insaf!

Biz ne zaman bu kadar acımasız, gerçeklikten kopuk, vicdansız bir toplum haline geldik? 

Ayrışabileceğimiz, nefret ve faşizan söylem geliştireceğimiz hiçbir fırsatı kaçırmaz durumdayız. Bunu hepimizin günde üç öğün yediği yemek üzerinden bile yapmayı kendimize huy edindik.

Sadece farklı bir milliyetin yemeği de değil. Hayatında Bursa’nın dışına çıkmamış ve “Pideli Köfte” dışında yemek bilmeyen Bursalı, sosyal medyada Eskişehir’de “Balaban Kebap” isimli ve tarihi eskilere uzanan benzer bir yemeği gördüğü anda kendisine ve tüm kutsallarına küfür edilmiş sayıyor. Başlıyor bu kez Eskişehirlilere veryansın etmeye…

“Kebap öyle olmaz, böyle olur. Onlarınki bizimkinin çakması. Gelsinler de pideli köfte yedirelim v.s.” Tam tersi Eskişehirliler için de geçerli.

Menemen ve sucuklu yumurta hazırlayış şekillerimizin farklılığından bile kavga eder bir topluma dönüştük.

Bu sosyolojik iklime bir tanı koymakta sosyologlar bile zorlanıyor.

Sorarım size;

Yemeğin kendisini bile bölücülük unsuru olarak kullanan bir milletin toplumsal uzlaşması nasıl olabilir?

Yine tuhaftır. Araplara yapılan bu faşistliği Starbucks’a, Mc Donald’s a yapmıyorlar. İtalya’da toplam üç Starbucks var. Buna karşın Türkiye’de toplam 457 Starbucks var ve her gün bu sayı artıyor. Bu kapitalist sömürü sürecine neden kimse ses etmiyor mesela? Ya da iş bilenin kılıç kuşananın, algı yönetenin ve de zulm hep zalimin mi?

Bunun hesabını burada safra, Mezopotamya eşeği benzeri aşağılanmalarla tutunmaya çalışan insanlara değil de bu on yıllık savaş, insanlık dramı, sefalet sürecinden siyasi ve ekonomik rant elde eden dünya liderlerine sormak gerekmez mi?

Bizlere, hepimize, tüm insanlığa yazık günah değil mi? 

Salih Seçkin Sevinç

*Bu yazının orijinali ilk olarak 28.03.2021 tarihinde Odatv’de yayınlanmıştır.

Salih Seckin Sevinc

Harbiyiyorum.com kurucusu ve yazarı. 2009'dan beri yeme-içme üzerine keşifler yapıyor. Araştırıyor, yiyor, içiyor, videolar/fotoğraflar çekiyor, düşünüyor ve yazıyor. 2021 - "Ruhani" (Roman) 2018- "Ölüm Yolcusu Abdülüver'in Tuhaf Seyahatleri" (Roman) 2016 - "Harbi Yiyorum - Türkiye'de Harbiden Nerede Ne Yenir?" (Yemek Kitabı) 2015 - "Her Şeyin Başı Blog" (İş Kitabı) 2014 - "Social Media for Real" (İngilizce İş Kitabı) 2012 - "Pazarlama İletişiminde Sosyal Medya" (İş Kitabı) kitaplarının yazarı. 2018'den bu yana ODA TV "Lezzet Peşinde" köşe yazarı, Eylül 2019'da KRT'de "Harbi Yiyorum" programını hazırlayıp sundu. Şu anda "Nerede Ne Yenir?" cümlesinin altını doldurmaya ve lezzet keşiflerini/öğrendiklerini size aktarmaya devam ediyor.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir