İflası Beklenen Restoranlara Tavsiyem
Şüphesiz Koronavirüs ekonomik anlamda en çok restoran ve kafeleri vurdu.
Birinci dalgadan sonra restoranlar tam eski performanslarının %70’ine ulaştı diyorduk ki bir kez daha ne zaman normale döneceği belirsiz ikinci kapatmalar geldi.
Tabii ki ikinci kapatma ile birlikte restoranların refleksi öncekine göre çok daha hızlı oldu. Birçok restoran paket servisle bir iki hafta direnmeye çalıştı ama sonuç nafile. Bir yandan milyonluk yatırımlar heba olurken, yüz binlerce çalışan şu anda işsiz ve sürecin nereye gideceğini şaşkın bir şekilde izler halde. Diğer yandan da görünmez düşmanımızdan (Koronavirüs) korkar vaziyette evlerimizde kapalıyız.
“Ne yapalım tüm dünya şu anda aynı vaziyette. Sadece biz batmıyoruz ki” diyerek kendimizi avutmaya çalışıyoruz.
Hepimiz süratle bu sonu belirsiz kuyuya doğru çekilirken virüsün fiziki zararlarının dünya ekonomisine vurduğu darbeden daha etkili olmadığını biliyoruz.
Henüz dün sektörlerinin gelişimi üzerine konferanslar düzenleyen sektör öncüleri bugün ortada bir sektörleri kalıp kalmayacağından ya da ortam sakinleştiği zaman nasıl bir manzarayla karşılacaklarından bile emin değiller.
Hep birlikte Don Kişot misali hayali devlere karşı kılıç sallamaya çalışıyoruz ama nafile!
BU BASBAYAĞI “EKONOMİK ÇÖKÜŞ”
İnsanı “rasyonel bir hayvan” olarak niteleyen Aristo, bu günleri görse küçük dilini yutardı. Bir konuda herhangi bir yargıya varmayı engelleyemiyor oluşumuz başlıbaşına irrasyonelliğimizin göstergesi ve bugün bu yargılara başkaları bizim adımıza vararak hepimizi kendi irrasyonel senaryolarının içine çekmekteler.
Yani kısacası bizim naif rasyonelliğimizi kırmaktalar.
İçine çekildiğimiz durumun ismini “Resesyon” diye tabir edenler var ama bu basbayağı “Ekonomik Çöküş”. Hatta bu bir savaş dersek de yeridir. Şu anda kapatılan restoranların Mayıs 2021’e kadar açılmayacak olması %40’ının tamamen iflası anlamına geliyor.
Bu demek oluyor ki sektör baştan sona kabuk değiştirecek.
Kapanan birçok restoran işler yoluna girdiği zaman -ki ne zaman olacağı hala belirsiz- nasıl bir manzara ile karşılaşacağını bilemiyor. Biliyorsunuz, okullardan hemen sonra ilk kapatılmasına karar verilen mekanlar restoranlar oldu.
Yani okullar birincil, restoranlar ve eğlence yerleri ikincil virüs kuluçka/yayılım yerleri algısına oturtuldu.
Demem o ki, mesleğinizi seviyorsanız hiç değilse bu algı yönetimine razı gelmeyin!
“Bu yazıyı yazmamın nedeni sosyal medya kullanımınıza dair yıllardır bu alanda hizmet veren biri olarak sosyal medyanızın krizde doğru kullanımını göstermek.”
Hepiniz sosyal medya hesaplarınızda daha iyi bir dünyada görüşmek üzere “Hoşçakalın!” dediniz! Demek zorunda kaldınız… Şimdi restoranlarınız da kapalı olduğu için sosyal medya hesaplarınızda içerik üretmeyi bıraktınız. “Hoşçakalın!” dediniz ama yapacağınız bundan daha iyi bir iş yoksa demeyin! Özellikle bu iletişimi geçtiğimiz 4-5 yıldır doğru bir şekilde yürütmüş ve bir kitle oluşturmuş restoranlar için söylüyorum. Orada oluşturduğunuz kitle içerisinde, mevcut müşterileriniz, potansiyel müşterileriniz ve dahası yeni müşterilere ulaşabilme umudunuz var. Kitlelerinize “Hoşçakal” demeyin. Derseniz bütün umutlarınızı yok etmiş olacaksınız. Başınızı öne eğip buraya kadarmış kaderciliğine bürünmeyin. Hepinizi korkutarak ve kazanç kapılarınızı ellerinizden alarak yıldırıp, bir köşeye sindiriyorlar. Ama sizler esnafsınız; yılmayın!
Kitlenizle temas etmeyi -krize rağmen- sürdürmelisiniz. Aksi takdirde bir taraftan finansal olarak çökerken sosyal medya hesaplarınızdaki birikiminizi ve etkileşiminizi de sıfırlamanız kelimenin tam anlamıyla intiharınız olacak.
Neden mi?
Çünkü yıllardır dijital dünyada ve sosyal medyada içerik üreten biri olarak rahatlıkla söyleyebilirim ki, sosyal medya iletişimi sizin içeriklerinizle var. İçeriklerinizin sürdürülebilirliği veya devamlılığı sizi sürekli göz önünde kılan yegane unsur. Bazı içerikleriniz az etkileşim alır, bazıları çok ama en nihayetinde hani Instagram hesabınızda tepede yazan “Profil Görüntüleme” rakamınız var ya, işte o rakam sizin toplam etkileşim skorunuzdur. Yani karnenizdir. Onu içerik paylaşımlarınızı keserek, titreşiminizi azaltır ve gittikçe sıfırlarsınız. Algoritma eğer siz ona çalışmazsanız dilerseniz 100 bin takipçiniz olsun, sizi sıfırlamak üzere programlanmış durumda.
DEVAM EDİN!
Sonra gün gelip de motoru tekrar çalıştırmak istediğinizde maalesef marş basmayacak. Çünkü etkileşiminiz tamamen düşmüş, bugüne kadar edindiğiniz görünürlüğü de kaybetmiş olacaksınız.
Yani; evet restoranlarınızı yasa ile kapattılar ama sosyal medyada varlığınızı ayakta tutmak için direnmek ve elinizden geldiğince açık olmak zorundasınız. Ordaki algınız ve itibarınız sizin şu zor günlerdeki yegane varlığınız.
Bugüne kadar sosyal medyadaki başarınızın sebebi de zaten sosyal medya iletişiminizi sürdürülebilir kılmaktan başka bir şey değildi.
Öyle değil mi?
Peki nasıl sürdüreceksiniz?
Evde kitlenize yaptığınız yemekleri gösterin. Arada sırada Instagram hikayelerinizden hikayeler paylaşın. Konuşun… Düşüncelerinizi dile getirin, sadece bir restoran olarak değil, insan olarak da hayatın içinde olduğunuzu, halkla aynı sıkıntıları yaşadığınızı belirtin. Dertleşin… Aldığınız tedbirleri anlatın. Eski içeriklerinizi tekrar hesaplarınızda çevirin. Daha önce paylaşıp da çok etkileşim almış olan içeriklerinizi bir kez daha hiç çekinmeden paylaşın.
Sosyal medya hesaplarınızı birer retrospektife dönüştürün. Sizin en çok sevdiğiniz içerikleri çıkarın ve tekrar ortaya koyun… Evinizden, ailelerinizle, kedinizle, köpeğinizle fotoğraflar paylaşın ama ne olursa olsun durmayın.
Evet restoranlarınız kapandı, evet işleriniz durdu, evet çalışanlarınızın maaşları nasıl vereceğinizi, bu şekilde ne kadar daha dayanabileceğinizi düşünüyorsunuz…
Ama sizler yılların esnafısınız! Tek bildiğiniz, benim de sizlerden bunca yıldır görüp öğrendiğim, tüm hayatınız olan dükkanlarınız ve itibarınız!
Maalesef şu anda itibarınızı yüksek tutmak, sosyal medyadaki algınızı devam ettirmekten geçiyor.
Stephan Hawking’in de dediği gibi “Tek yapmamız gereken, iletişimi (konuşmayı) sürdürmek!“
Gerisini hep birlikte “YAŞAYARAK” göreceğiz!
Salih Seçkin Sevinç
*Bu yazının orijinali ilk olarak 20.12.2020 tarihinde Odatv’de yayınlanmıştır.