Nar Kırmak, Aşure Ve Dahası…
Bazı Geleneklerin Tarihçesi
Daha önce yeme içme alışkanlıklarımızı semavi dinlerin nasıl şekillendirdiğine dair bir yazı dizisi kaleme almıştım. Bu yıl 2022’ye girmeden önce insanların sosyal medyada bolca nar patlatarak, kapıları önünde yerlere nar fırlatarak, bolluk ve bereketi sembolize eden nar üzerinden dileklerde bulunduğunu görünce bu ritüelin (günümüzde popüler ismi ile ‘akım’ da diyebiliriz belki) nereden geldiğini araştırdım. Bu araştırma bana Anadolu’da ve Transkafkasya’da (Büyük Kafkas Sıradağları’nın güneyindeki bölge) yıllar boyu yaşayan Ermeniler ile oldukça benzer mutfak kültürüne sahip olduğumuzu göstererek, açıkçası heyecanlandırdı. Sonrasında Anadolu’da yaşayan diğer halkların (Rumlar, Museviler) yeme-içme alışkanlıklarını da araştırmaya başladım.
Gündönümleri, ekinokslar ile ortaya çıkan mitler ve bu mitlerin sembolik izdüşümleri ile ortaya çıkan gelenekler zaman içerisinde semavi dinlerin ve bildiğimiz inanç sistemlerinin temeli olmuş durumda. Böylece var olan düzen içerisinden daha büyük bir perspektif ile bakacak olursak, aslında temelde hepimizin benzer yemekler ve lezzetlerle dolu olan sofralarda buluştuğunu, Anadolu topraklarının bize sunduğu malzemelerle beslendiğimizi, en nihayetinde özünde hepimizin “insan” olduğu gerçeğini görebiliyoruz.
Bu hafta Anadolu’da yaşayan farklı dine mensup halklardan Ermeniler ile başlayalım. Madem nar kırma ritüeli konuya giriş noktamız oldu, oradan ilerleyelim.
ERMENİLERDE NAR KIRMA RİTÜELİ
Nar kırma aslında 21 Aralık günü, yani en uzun gecede yapılan bir pagan ritüeli. Tıpkı Hıdırellez gibi Anadolu’da vücut bulmuş ve neredeyse her dine sirayet etmiş durumda. Bu ritüelin ortaya çıkış günü 21 Aralık, fakat halkların baskın dinlerine ve inanışlarına göre nar kırma günleri değişebiliyor.
Örneğin Ermeniler bu nar kırma ritüelini yeni yıl sabahında yapıyorlar. Yılbaşı sabahında Ermeni erkekler her ne kadar önceki geceden yorgun ve uykusuz olsalar da işyerlerini bir-iki saatliğine açıp, evden getirdikleri bir narı kırarak tanelerini, yıl boyunca bereket getirmesi adına etrafa serpiyorlar.
VARTAVAR VE AŞURE
Aşure yapıp komşularına dağıtanların sadece Müslümanlar olduğunu sanıyorsanız yanılıyorsunuz. 12 Temmuz’da festival ile kutlanılan Ermenilerin “Vartavar Yortusu” ismini verdikleri kadim gelenekleri bundan beş bin yıl önceye, yani Nuh tufanına dayanıyor.
İnanışa göre Hz. Nuh gemiden iner, son kez bereket için bir yağmur yağar ve yaşam böylece yeniden başlar. Sümer metinlerinde de geçen hepimizin tanıdığı hikayenin sonu elbette bir ziyafet ve özel bir yemek ile taçlanıyor. Müslümanlardaki ismi “Aşure”, Ermenilerdeki ismi ise “Anuşabur”. Anaşaburun aşureden tek farkı içerisine nohut, fasulye gibi baklagillerin konulmaması. Buğdayından tutun da, gül suyuna kadar içerisindeki geri kalan tüm malzemeler, hatta hazırlanışı bile aynı.
Vartavar festivalinde Ermeniler Anuşabur yapmanın dışında ibadet yerlerini ve çevrelerini gül ve gül yaprakları ile süsler ve Nuh Tufanı anısına birbirilerini ıslatarak, sulu şakalar yapıp eğlenirler. Mesela günümüzde Rize’de Çamlıhemşin ve Hemşin ilçelerindeki yaylalarda Temmuz ve Ağustos aylarında köyden köye değişen tarihlerde horon edilerek yapılan yayla şenlikleri yine Vartavar ile bağlantılı şenliklerdir.
O kadar benzer yemeklerimiz ve bu yemeklerin hikayesinin dayandığı arketipler var ki hangi birinden bahsedeyim bilemiyorum. Türklerde “Pestil”, onlarda “Başteğ”, Türklerde “Kete” Ermenilerde “Kata”. Etimolojisi de, hikayeleri de birbirine benzeyen onlarca yemek var.
Bir örnek daha vereyim. Bu kez tarifi ile birlikte gelsin hatta.
HERİSSA
Bizdeki ismi Keşkek. Anadolu’nun dört bir yanında görebileceğiniz geleneksel bir yemek. Anadolu yemeği. Ermeniler için ise neredeyse tüm özel günlerde sofraları süsleyen bir festival yemeği. 1 Ocak’ta güne nasıl başlanırsa, senenin o şekilde süreceği inancıyla yeni yıla ekmek pişirerek başlayan Ermenilerin yılbaşı sofralarında genellikle yedi çeşit yemek bulunduruyor.
Hamur işi tatlılar, sarmalar, börekler, topik, anuşabur (aşure), balık, hindi, kuruyemiş yanında herissa (keşkek) de yeni yıl sofralarının vazgeçilmezlerinden. İşte size Gülhan Kaya’nın kitabından bir herissa tarifi. Keşkek sevenler bir baksın bakalım, tarif tanıdık gelecek mi?
Herissa için malzemeler;
300 gram dövme aşurelik buğday
100 gram nohut
750 gram kemikli koyun eti
6 yemek kaşığı tereyağı
2,5 su bardağı su
1 tatlı kaşığı kırmızı biber
1 çay kaşığı karabiber
1 tatlı kaşığı kimyon
Tuz
Hazırlanışı;
Dövme buğday ve nohutu iyice yıkayıp süzün. Bir tencereye su ilave edip bir gün önceden ıslatın. Tencerenin dibine eti yerleştirip üzerine nohut ve dövme buğdayı koyun. Islatma suyuna su ilave ederek yaklaşık dört su bardağı suyu ilave edin. 2 yemek kaşığı tereyağı, tuz ve karabiber ilave edip buğday iyice ezilinceye kadar pişirin. Piştikten sonra, etin kemiklerini ayırıp tahta kaşıkla kıvamlı hale gelene kadar karıştırın. Servis yaparken üzerine kızdırılmış tereyağı gezdirip kimyon serpin.
İNADINA ORTAK SOFRALAR
Yazımın başında da söylediğim gibi Anadolu din, dil, ırk gözetmeden üstünde bulunan tüm medeniyetleri ayrım yapmaksızın sahiplenmiş, ortak lezzetlerde, sofralarda buluşturmuş; özellikle ayrım yapmadan bu topraklarda yaşamasını bilen medeniyetleri yüz yıllarca daha da zengin kılmış, beslemiş, büyütmüş, onları var etmiş, sahiplenmiş, şairler, ozanlar, besteciler, mutasavvıflar, filozoflar yetiştirmiş, ürettirmiş, dönüştürmüş; son derece bereketli bir bölge.
Bakın ismi Anadolu. “Ana” ve “Dolu”… Hem “anaçlığı hem de “bereket” sıfatını isminin içinde barındırıyor.
Sırf bu yüzden bile bu ülkeyi kendi menfaatleri doğrultusunda bölmek için uğraşan her kim ya da ne ise inadına kardeşlik, inadına ortak sofralar, inadına Anadolu!