OdaTV Yazıları

Corona Yeni Bir Din Mi?

Pandemi başlayalı tam on dört ay oldu…

Mesela çay ya da kahveyi şekerli içiyorsunuz diyelim. Eğer yirmi bir gün şeker kullanmamaya karar verip de bu şekilde devam edebilirseniz çay ya da kahvenize bir daha şeker atıp içmezsiniz. Uzmanlar insanoğlunda kalıcı değişimler için “21 Gün Kuralı”ndan bahseder. Aynı eylemi, aynı hareketi yirmi gün boyunca yaptığınızda tam yirmi birinci günde alışkanlık kazanmış olursunuz. Kalıcı hafızalar işte tam da böyle oluşur. 

Yani kalıcı değişimler için mühim olan, hafızayı sistematik olarak terbiye etmek ve eskinin yerine yenileri koymaktır. 

Yine bir örnek vereyim. Bir ay hiç beyaz ekmek yemezseniz, bir daha yiyene kadar tadını hatırlamazsınız bile. 

Denedim, oradan biliyorum… 

BEDEL ÖDEMEK ZORUNDA KALIRSINIZ…

Uzakdoğulular tahıl olarak pirinç dışında bir tahıl bilmezler, tıpkı bizim ana tahılımızın buğday, Meksikalıların ana tahılının mısır olması gibi… Alın size coğrafyanın hafızanın, dolayısı ile alışkanlıkların, gelenekler ve inanç sistemlerinin üzerindeki etkisine çok basit bir örnek.

İnsan davranışlarını, geleneklerini, alışkanlıklarını değiştirmenin en iyi yolu insanlara yeni davranış kalıplarını gündelik hayatlarında zorunlu hale getirmekten geçer. Bu değişimler için diyetisyene gider, psikoloğa görünür, spor hocasından ders alır, yaşam koçu tutar, doktora gidersiniz. 

Genellikle hayatınızın yanlış gittiğine inandığınız bir noktaya geldiğinizde (bıçak kemiğe dayandığında) kader atlayışınızı yapmak için harekete geçersiniz. Üstelik bütün bu değişimler için de bir bedel ödemek zorunda kalırsınız.

On dört aydır bu Coronavirüs illetiyle ve bize dayattıkları ile yaşıyoruz. Hayatlarımız, hafızamız, alışkanlıklarımız hepsi yeniden şekillendi/şekilleniyor. Hiçbirimiz artık on dört ay önceki “bizler” değiliz. Pandemi başladığında halının altımızdan çekildiğini, ayaklarımızın artık bir kez yerden kesildiğini, yavaşlayan/değişen bir zaman algısında boşlukta süzülmeye başladığımızı ve tekrar yere düştüğümüzde nasıl bir zemine vurup ayağa kalkacağımızı, neyle karşı karşıya geleceğimizi bilmediğimizi söylemiştim. 

Tam yirmi bir günde değişimi kabullenen beyin on dört ayda neleri kabullenmiştir, hayatında neleri değiştirmiştir; öyle değil mi ama? On dört aydır belirsizlikle yaşayan ve karar alıcıların Filibeli Ahmed Hilmi’nin “Amak-ı Hayal” isimli romanındaki karanlıkta yaşayıp da her şeyi görüp, en doğrusunu bildiğine inandıkları bir simülasyonun içerisinde, Coronavirüs gibi gözlerimizle göremediğimiz bir oluşumun etkisiyle, bir oraya bir buraya sürüklenip duruyoruz.

Sesler duyuyor, yazılar okuyor, bol demagoji içerisinde salınıyoruz. Hayvani güdülerimden olan, hayatta kalmamızın en etkilisi “Korku” ile sürekli ve bitmeyen bir sürmenaj halindeyiz. Oyunun içinde olduğunu bilen ve yine de buna sürekli yabancılaşan bir Bertol Brecht tiyatrosunda gibiyiz. 

Demem o ki;

Bireylerin alışkanlıklarını değiştirmek için hafızalarını yirmi bir günde terbiye edersiniz, toplumların hafızalarını terbiye etmek için bundan daha fazla süreye ihtiyacınız vardır. Ünlü antropolog Paul Connerton “Toplumlar Nasıl Anımsar?” isimli kitabında bugünkü adetlerimizin, geleneklerimizin, alışkanlıklarımızın toplumsal kalıcı hafızaya nasıl bilinçli ve sistematik olarak işlendiğini pek güzel anlatır.

“CORONA YENİ BİR DİN Mİ” SORUSU…

Çıkış kaynağı ve başlangıcı ne olursa olsun insan iradesini ve davranışını değiştirebilecek her tür güç ve bu güçe bağlı türetilen nosyonlar her zaman siyasi erkin elinde bir enstrüman olmuştur. 

Pandemi başladığı ilk günlerde ailemi karşıma alıp şunları söylemiştim. “Bu olay çok uzun sürecek! Mental olarak hazır olmalıyız ve öncelikle aklımızı, zihnimizi bu konu dışında meşgul edecek şeyler bulmalıyız.” 

Böyle demiştim, çünkü bu sürecin önünde sonunda kalıcı hafızaya yönelik bir operasyon olduğunu -belki de roman yazan bir kurgucu- olarak daha o günden hissederek söylemiştim.

Bu on dört aylık süre zarfında hayatımızda elbette çok şey “kalıcı” olarak değişti. Daha da kalıcı olması için sürenin uzatıldığı da ortada.

Şimdi sıkı durun!

Bütün bu bilgilerin ışığında “Corona yeni bir din mi acaba?” sorusunu sormadan edemiyorum.

Sağlıkla kalın.

Salih Seçkin Sevinç

*Bu yazının orijinali ilk olarak 18.04.2021 tarihinde Odatv’de yayınlanmıştır.

Salih Seckin Sevinc

Harbiyiyorum.com kurucusu ve yazarı. 2009'dan beri yeme-içme üzerine keşifler yapıyor. Araştırıyor, yiyor, içiyor, videolar/fotoğraflar çekiyor, düşünüyor ve yazıyor. 2021 - "Ruhani" (Roman) 2018- "Ölüm Yolcusu Abdülüver'in Tuhaf Seyahatleri" (Roman) 2016 - "Harbi Yiyorum - Türkiye'de Harbiden Nerede Ne Yenir?" (Yemek Kitabı) 2015 - "Her Şeyin Başı Blog" (İş Kitabı) 2014 - "Social Media for Real" (İngilizce İş Kitabı) 2012 - "Pazarlama İletişiminde Sosyal Medya" (İş Kitabı) kitaplarının yazarı. 2018'den bu yana ODA TV "Lezzet Peşinde" köşe yazarı, Eylül 2019'da KRT'de "Harbi Yiyorum" programını hazırlayıp sundu. Şu anda "Nerede Ne Yenir?" cümlesinin altını doldurmaya ve lezzet keşiflerini/öğrendiklerini size aktarmaya devam ediyor.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir