Restoranlar ve Kafeler Açıldı Açılmasına Ama…
Restoranlar ve kafeler birçok şehirde açıldı açılmasına ama nasıl açıldı?
Esas soru bu olmalı!
Bunun için pandeminin mesai yerleri ve mesai saatlerine göz atmak lazım.
Yani korona nereden bulaşır, nereden bulaşmaz detaylı irdelemek lazım.
Şimdi şöyle bir dönüp malum pandeminin ülkemizdeki tarihine göz atalım;
Pandeminin ülkemizde resmi ilanı üzerinden bir yıl geçti. Bunca süre içerisine Covid-19’un nereden bulaşıp, nereden bulaşmadığı konusunda herkes artık kişisel deneyimleriyle de beraber üç aşağı beş yukarı fikir sahibidir diye düşünüyorum.
Yasakları izlersek koronanın nasıl bir stratejisi olduğunu daha net anlıyoruz.
İlk yasak pandeminin kuluçka merkezi olarak sayılan çocuklarımızın gittiği okullara geldi. Çocuk aklıdır, kendine hakim olamaz, akılları bir karış havada, arkadaşları ile dip dibe eğitim görürken virüsü yayar diyerek henüz tek tük vaka sayısı varken bile tüm okullar kapatıldı.
İkinci sırada restoranlara yasak getirildi. Yemek yerken insan kendini kaybeder, virüs yemek yiyen insanın ağzından girer burnundan çıkar mazallah denerek restoran ve kafeler günah keçisi ilan edildi. Belirsizlik ve korku o kadar yüksekti ki insanlar restoranlardan evlerine paket siparişi bile söylemez oldu.
Daha sonra sıra ibadethanelere, organizasyonlara ve müsabakalara geldi. Malum insan namaz kılarken secde ettiği yere alnını burnunu sürüyor, müsabakalarda ise yine kendini kaybediyor, sevinçten, üzüntüden sağındaki solundaki insanın üzerine atlıyor neme lazım kapatmak en iyisi gibi gibi…
Bütün bunların altı “bilimsel” açıklamalarla dolduruldu tabii.
***
İlk bir ay Covid-19’un maskesizlerle bir işi yoktu. Daha sonra maske zorunlu hale geldi mesela…
***
YAZIN MESAİ YAPMIYORDU
Sonra yaz geldi. Bilim kurulu izin verdi. Covid-19 yazın çalışmalarına ara verecekti. Mekanlar açıldı. Turizm canlandı. İsteyen istediği yere gitti. Eğlence yerlerinde millet alt alta, üst üste tepindi. Denizlere girildi, yemekler yendi, şarkılar söylendi… Uçaklara binildi, toplu taşımalar kullanıldı. Tüm restoranlar serbestti. İbadethaneler açıldı. Buluşmalar, kongreler serbest hale getirildi. Oteller tam kapasite çalışmıyoruz dediler ama benim gezip gördüğüm kadarıyla maşallahları vardı hani…
Corona’ya karşı Don Kişot misali kolonya, dezenfektan, maske ve mesafe ile savaşacaktık.
“Bilim kurulunun aldığı karar” doğruydu yani. Nedense Covid-19 yazın mesai yapmıyordu. Vaka sayıları kontrollü ilerliyordu. Her şey güllük gülistanlıktı.
Yenmiştik sanki. İnsan ırkı, habis koronanın hakkından gelmişti!
Sonra sonbahar geldi… Risk almayalım, okullar açılmayacak dendi. Müsabakalar seyircisiz oynanmaya başlandı. İkinci kapanıştan bir hafta önce vaka sayılarında anormal bir artış herkesin gözüne sokuldu. Adeta George Orwell’in 1984 romanında gibiydik. Covid ile yine savaşa giriyorduk! Vay canına tekrar yasaklar ve kapanış geliyor, bu rakamlarla şart zaten, mutlaka kapanmalı dedik. O rakamlar da malumun ilanını meşrulaştırıyordu. Covid-19’un yeni çalışma yerleri ve saatleri bir kez daha belli oldu.
Sonra bilim kurulu kararlar aldı. Restoranlar yine kapatıldı. Sokağa çıkma yasakları tekrar geldi.
Fakat ne tesadüf bu Covid, yazdan önceki gibi değildi artık. Çalışma saatleri ve çalışacağı mekanlar değişmişti. Mesela artık ibadethanelerle işi yoktu. Ayrıca otellere ve otel restoranlarına da uğramıyordu. Millet gayet güzel otel restoranlarında maskesiz oturup, çayını kahvesini içerken, yılbaşı için konaklamalı eğlenceli programlar tertiplerken, münferit restoranı olan gariban esnaf virüsün neden sadece kendi mekanlarında mesai yapmak istediğine bir türlü akıl sır erdiremiyordu.
Tam o sıralarda mutasyon çıktı ya, hani belki de mutasyondan kasıt buydu. Virüsün karakter değişikliği…
Televizyon programlarında kamera önündeki konuk ve sanatçılara Covid-19 bulaşmıyordu mesela. O yüzden onlar maske takmıyorlardı. Lakin hemen arkalarındaki çalgıcı takımının, kameramanların ve teknik ekibin hepsi maske takmakla yükümlüydü.
SINIFSAL AYRIMA GİTTİ!
Binlerce insanın katıldığı parti kongreleriyle falan da işi yoktu artık virüsün. Gerçi yeni açıklanan haritalarda o bölgeler biraz kendilerini ele verdiler ama muhtemelen o da Covid-19’un iş tanımıyla ilgili bir hatadan kaynaklandı.
Covid-19 enteresan şekilde sınıfsal bir ayrıma dahi gitmişti hatta. Zenginler ve toplumun üst kesimi sanki biraz daha koronadan muaf gibiydi.
Mutasyon işte! Bir değişiklik vardı şüphesiz.
Neyse.
Geçtiğimiz hafta, tam yüz gün sonra restoran ve kafeleri açtılar.
Ama nasıl açtılar!?
Covid-19 bir kez daha yeni mesai saatleri ile donatılmış olarak çalışmalarına başladı. Bundan böyle alkolsüz restoran ve kafelere akşam 19:00’a kadar elleşmeyecekti. Bir de 21:00’e kadar evinizde olursanız rahattınız. Lakin alkollü mekanlar daha çok 19:00 sonrası ve hafta sonları iş yaptıkları için Covid-19 mesai alanını/saat tercihini bu kez alkollü mekanlar ve eğlence yerlerinden yana kullanma kararı aldı. Bundan böyle oralara musallat olacaktı.
Yani demem o ki;
Covid-19 virüs olarak ilk çıktığı günkü etkisini kaybediyordu ama siyasi olarak güçleniyordu.
Salih Seçkin Sevinç
Odatv.com
Not: İkinci romanım “Ruhani” bu hafta Epsilon’dan çıktı. Şu anda tüm online kitapçılarda satışta. Hafta başından itibaren de tüm kitapçılara dağıtımda olacak.
*Bu yazının orijinali ilk olarak 07.03.2021 tarihinde Odatv’de yayınlanmıştır.