Türkiye’de Şarbon Hakkında Tüm Gerçekler! – Prof. Hakan Yardımcı Açıkladı
Şarbon Hakkında Tüm Gerçekler!
Geçtiğimiz yıl Norveç’te somon balık çiftliklerini birlikte gezdiğimiz Ankara Üniversitesi’nden Prof. Hakan Yardımcı ile Türkiye’de son günlerde iyice ses getiren “Şarbon” konusunu bir de biz masaya yatıralım dedik. Halkta aniden oluşan bu şarbon paniği yerinde bir panik mi? Olayın aslı nedir, ne değildir en doğru yerinden öğrenelim istedik ve Hakan hocamıza sorularımızı yönelttik.
Buyrun sonuna kadar okuyun; şarbon yaygarası hakkındaki tüm gerçekleri öğrenelim.
-Hocam, sizi kısaca tanıyabilir miyiz?
Ankara Üniversitesi Veteriner Fakültesi Klinik Öncesi Bilimleri Bölümü ve Mikrobiyoloji Anabilim Dalı Başkanıyım. Bunun dışında Biyogüvenlik Kurulu Kurucu Başkanı olarak görev yaptım. Veteriner Mikrobiyoloji ve GDO konusunda uzmanım.
-Son günlerde şarbon iyice medyanın gündemine oturdu. Malum sağlık. Nedir bu şarbon korkusu? Ne oldu da bu konu bu denli gündeme oturdu?
Bildiğiniz gibi 2001 yılında Amerika’da yapılan mektuplu şarbon saldırıları dünyada olduğu gibi Türkiye’de çok büyük gündem olmuş ve o dönemde de bir şarbon paniği yaşamıştık. Bu şarbon bilgisi ve korkusu hafızalarımızda halen yaşamaktadır. Genel olarak karşı çıktığımız hayvan ithalatı ve gelen hayvanlarda şarbon hastalığının görülmesi toplumda çok önemli bir reaksiyona neden oldu. Halkımızın haklı doğal reaksiyonu yanlış veya eksik bilgilendirmeler sonucu bir paniğe dönüştü.
Medya Her hastalık etkenİnİ vİrüs diye açıklamaktadır!
-Şarbon nereden çıktı? Virus olarak biliyoruz? Bir virus mü, yoksa bakteri mi?
Sığır, koyun ve keçi gibi gevişgetiren hayvanlar şarbona çok hassastır. Uzun mesafelere yolculuk yaptırılan hayvanlarda meydana gelen stres sonucu bağışıklık sistemi zayıflar. Bu hayvanlar sağlıklı hayvanların aksine az sayıda mikropla hastalanabilir. Türkiye’ye ithal edilen hayvanların uzun gemi yolculuğu veya Türkiye’de kurban bayramı için uzak mesafelerden getirilen hayvanlar daha kolay şarbona yakalanabilir. Hayvan hareketlerinin yoğun olduğu dönemlerde şarbon hastalığı daha fazla görülür. Genellikle bilgisizlik veya haber etkisini artırmak için medya her hastalık etkenini virus diye açıklamaktadır. Şarbon mikrobu virus değil bakteridir. Bakteri ve virus arasında çok önemli farklar vardır. Bakteriler antibiyotik dediğimiz ilaçlarla tedavi edilebilirler. Ancak viruslar bunlardan etkilenmez. Viruslardan ancak aşılanarak korunabiliriz.
İthal Edilen hayvanlar ASIL Türkİye’de şarbona yakalanmıştır!
-Şarbondan korkmalı mıyız? Son tahlilde şu anki durum nedir?
Gelişmiş ülkelerde şarbon vardır ama kontrol altındadır. Aşı olan hayvanlar şarbona yakalanmazlar. Veteriner hekim kontrolündeki hayvan kesimlerinde kesim öncesi ve sonrası yapılan kontroller nedeni ile şarbonun tüketiciye ulaşması neredeyse imkansızdır. Yapılan tahliller sonucunda Türkiye’de yurtdışından getirilen hayvanlar da dahil olmak üzere hastalık mikrobunun Türkiye’ye ait Şarbon tipi olduğu saptanmıştır. Özet ile ithalatla gelmemiştir. İthal edilen hayvanlar Şarbona Türkiye’de yakalanmıştır.
(*Harbiyiyorum Instagram hesabımızı takip etmeyi unutmayın!)
Şarbon salgın hastalık değildir.
-Ülkemizdeki şarbon salgın durumu nedir? Gerekli önlemler alındı mı, yeterli mi sizce?
Şarbon salgın hastalık değildir. Hayvanlar ve insanlar arasında salgın yaparak yayılmaz. Sporadik adını verdiğimiz canlılarda tek tük görülen hastalık gurubundadır. Hayvancılıkta mera hastalığı olarak bilinir. Şarbon ihbarı mecburi hastalıklar gurubundadır. Şarbon çıkışı teyid edildikten sonra Tarım ve Orman Bakanlığı Şarbon çıkan çiftlik veya alanlarda karantina ve aşılama çalışmalarına başlamıştır. Ayrıca, şarbona yakalanma riski olan bölgelerde de hayvanlara aşı yapılmaktadır. Hayvanlara yapılan Şarbon aşısı Türkiye’de üretilmekte olup aşı konusunda bir sıkıntı yoktur.
İnsan şarbon vakalarının %95’İ deri şarbonudur.
-Peki hocam şarbon nasıl yayılır? Hangi yayılım biçimi insan için de öldürücüdür?
Şarbon hastalığından ölmüş olan hayvanların bilmeden veya otopsi amacı ile açılması sonucu hava ile temas eden mikrop spor adını verdiğimiz dayanıklı formuna dönüşür. Çok dayanıklı bu sporlar toprakta en az 50-60 yıl yaşayabilmektedir. Bünyesi zayıflamış aşısız hayvanlar toprak veya otlar üzerindeki bu sporları alarak hastalanıp ölürler.
Ölen hayvanların usulüne uygun olarak gömülmemesi, açığa bırakılması veya köpek gibi hayvanlara yedirilmesi veya yırtıcı kuşlar hastalığın çok uzaklara taşınmasına neden olabilir. Özellikle, seller veya heyelanlar da bu dayanıklı sporları uzak mesafelere taşımakta rol alır. Aynı şekilde hastalıklı kana veya organa konan sinek gibi böceklerde hastalığın diğer hayvanlara ve hatta insanlara bulaştırılmasında etkili olabilir. İnsanlarda şarbon deri, sindirim ve akciğer olmak üzere 3 formda şekilde görülmektedir. Bunlardan en fazla görüleni deri şarbonudur.
Hayvancılıkla uğraşan veya mesleği gereği temas eden hayvan sahibi, veteriner hekim, kasap, celep, çoban gibi kişilerde deri şarbonuna sık rastlanır. Genellikle, el veya kol derisi üzerinde siyah renkli bir yara oluşur. Kendiliğinden en geç 10 gün içerisinde iyileşir. İnsan şarbon vakalarının %95’i deri şarbonudur. Sindirim sistemi şarbonu ise veteriner hekim kontrolünden geçmemiş veya kontrolsüz şarbonlu etlerin tüketilmesi ile meydana gelmektedir. Çiğ veya iyi pişmemiş olarak yenilen etlerden hastalık daha fazla bulaşmaktadır. Bu formda, sindirim sistemi ile ilgili bozulma belirtileri hakimdir. Başka hastalıklarla karışması nedeni ile müdahalede geç kalınırsa ölüm görülebilir. Akciğer şarbonu ender görülen ancak en öldürücü formdur. O nedenle biyolojik silahlar hava yolu ile kullanılmaktadır. Şarbonlu hayvanların yün, yapağı, postları bunlarla ilgili hallaç, deri sanayi çalışanları gibi kişiler için tehdittir. İşleme sırasında sporlar solunum yolu ile alınabilir. Ender görülen bir bulaşmadır.
-Şarbondan korunmak için ne yapmalıyız? Bizim uygulayabileceğimiz önleyici korunma yöntemleri var mı?
Şarbondan korunmak için öncelikle veteriner hekim kontrolünden geçmiş et ve süt ürünlerini almalıyız. Denetim yapılmayan bütün ürünlerde değişik derecelerde risk vardır. Sokak sütü kullanımı son derece tehlikelidir. Veteriner hekim kontrolünde olan çiftliklerden çiğ süt almak güvenlidir. Bunun dışında markalı UHT ve pastörize sütler güvenle tüketilebilir. Şarbonlu hayvanların kanları koyulaşmış, etleri kokmuş ve farklı renkte olacağından bunları et olarak tüketime sunulması çok zordur. Ancak sucuk olarak kullanma ihtimalleri yüksektir. O nedenle markalı veya veteriner hekim kontrolünden geçen hayvanların etleri ile yapılan sucukları tercih etmeliyiz. Şarbon tavuk, hindi gibi kümes hayvanlarında, balık midye gibi su ürünlerinde hastalık yapmaz ve bunlar tarafından taşınmaz. O nedenle, şarbon endişesi olanlar tavuk ve balık yiyebilirler.
Gece hastalanan hayvan sabaha ölür. Bu tabiatta olan bir hastalığın, neredeyse 1 ay süren bir nakil ile Türkiye’ye gelmesi çok zor hatta imkansızdır.
-Son olarak hocam, ithal hayvanla şarbon gelmez dediniz. Bunun temelini neye dayandırarak söylediniz?
Şarbon hastalığı perakut veya akut dediğimiz çok hızlı seyreden ve ani ölüm yapan bir hastalıktır. Hastalık genel olarak 2-3 gün içerisinde hayvanı öldürür. Gece hastalanan hayvan sabaha ölür. Bu tabiatta olan bir hastalığın, neredeyse 1 ay süren bir nakil ile Türkiye’ye gelmesi çok zor hatta imkansızdır. Ancak, sınır komşularımız veya kısa nakil süreli ithalatlarda bu ihtimal olabilir. Tartışmaya konu olan Brezilya’da son 3 yıl içerisinde şarbon hastalığı görülmemiştir. Ancak, Türkiye’de hastalık bildirilmiş yani vardır. Uzun süren yolculuk ve iklim değişikliği sonucunda bağışıklık sitemi zayıflayan sığırlar hastalık mikrobunu Türkiye’de yerleştirildikleri alanda alarak hastalanmış ve ölmüşlerdir. Nitekim ölen, hayvanlardan yapılan analizlerde de benim açıklamalarımı doğrulayacak şekilde Türkiye’de bulunan mikrop tipi çıkmıştır. Böyle riskli durumlarda hayvanların aşılanarak ve/veya limanda karantinaya alındıktan sonra yurda sokulması hastalık riski azaltacaktır.
-Hakan hocam çok teşekkür ederiz hocam bu kıymetli bilgiler için…
Editörün Notu: Evet. Gördüğünüz gibi ülkede salgın halinde yayılan bir şarbon tehlikesi yok. Şarbonun salgın bir özelliği yok zaten.
Bir diğer önemli nokta da bize gelen ithal hayvanların bizim hayvanlara şarbon bulaştırmadığı aksine bizim yerli şarbonun bu hayvanlara aktarıldığı.
Sürecin kontrol altında olduğunun da altını bir kez daha çizelim. Veteriner kontrolünde kesilen hayvanları tüketelim, mahalle kasabımıza sütçümüze bunları sorup teyid edelim yeterli. Zaten şarbonlu hayvan 1 günde ölüyormuş baksanıza. Kasaba nasıl gelecek de biz yiyeceğiz? Öyle de olsa antibiyotikle tedavi mümkün.
Evet. Şarbon yok! Dağılabiliriz…
Ayrıca Hakan Yardımcı hocamı da takip etmeyi unutmayın! Bu tip konularda referans alacağınız yer komşunuz ve her şeyi çok bilen arkadaşlarınız değil, kendisidir.
Geri bildirim: 2018 Yılında En Çok Okunan 7 Harbiyiyorum İçeriği -