Yiyecek Hiçbir Şey Bulamadığımız Tatil Yöresi
Aydın. Didim…
Gidenler, Didim’de yazlıkları olanlar iyi bilir. Gastronomisi yerlerdedir. Yerlisi bile kabul eder. Dışarıda “İyi bir şey yedim” diyeceğiniz bir restoran neredeyse yoktur. Denizi muhteşemdir ama doğru düzgün bir balık restoranına bile sahip değildir. Türkü barlarının dışarıya taşan, birbirine karışan sesleri ile meşhurdur. Yıllardır bu türkü bar çığırtkanlığına bir çözüm bulunamaz. Nedense kimse bunlara seslerini kıstırmak içim müdahale edemez. Altınkum sahilde Türkü barlar bir diğerinin sesini bastırmak için seslerini yükselttikçe yükseltirler. Kendi seslerini daha fazla dışarıya vererek daha fazla müşteri çekeceklerini sanırlar çünkü. Oysa ki Altınkum’u kirletirler de herhalde yüksek sesten kulakları sağır olmuştur, bu kirliliği idrak edemezler.
MAKUS TALİHİNDEN SIYRILAMAZ!
Bir tane köftecisi yoktur mesela. Köfte yemek için Söke’de Köfteci Yusuf’a gitmeniz gerekir! Yıllardır Didim’e gider gelirim, bu makus talihinden bir türlü sıyrılamaz. Oysa ki kara yoluyla bir buçuk saat ötesinde iyi bir örnek ilçe vardır: Bodrum.
Hepsini geçtim, Aydın’ın kendine has bir çok lezzeti vardır. Yuvarlaması, keşkeği, paşa böreği, incir tatlısı, Çine köftesi, enginar yemeği, kırlı kızartması, koruk ekşili bamyası, ısırgan otu böreği, sarmaşık kavurması… Bunlar Didim’de kimsenin ismini bile duymadığı yöresel lezzetlerin bazıları. Bir de sokak lezzeti kültürü vardır Aydın’ın. Kuyu kokoreç, kuyu tandır, üzerine turunç sıkarak yediğiniz Halep işi pide, tahinli pide, çöp şiş… Neticede kocaman milyonluk nüfusu olan bir il. Tarih var, efeleri var, doğası, tabiatı, denizi var. Sebzesi, inciri, zeytini, zeytin yağı, otu var da var…
Hatta bence Türkiye’nin en iyi restoranlarından biri de Aydın Bozdoğan’dadır. İsmi Zeytin Restoran. Lezzet konusunda, yerellik konusunda, yorum konusunda üstüne tanımam.
Genel teamülde şöyle olur;
Kendi tarihi ve gastronomisine sahip çıkmayan yerleri önce global zincir markalar işgal eder. Onlar konuşulur, onlar rağbet görürler. Neticede küresel markalar ekonomik olarak aşağı segmentin ceplerini hedeflemişlerdir. Küresel markalar bu ince hesabı yapmadan bir ilçeye, bir şehre yatırım yapmaz, şuradan şuraya adımlarını dahi atmazlar. Son on yıl içerisinde açılan küresel markalar ile Didim’de bunu çok net bir şekilde takip edebiliyorum.
Bu yıl Didim ziyaretimde neredeyse önde gelen tüm global zincir yeme içme markalarının tamamlanmış olduğunu gördüm. Bir açıdan bakınca bunu gelişmişlik olarak sayan da çok tabii. Maalesef…
Lakin işin aslı öyle değildir. Bu dejenerasyonun maksimizasyonudur.
DERT EDİNDİM VE…
Bir şehir, bir ilçe kendi sınırları içerisinde bulunan küresel markaların sayısı ve varlığı ile marka olamaz, onların yatırımları ile ayakta duramaz. Onlara bel bağlayamaz. Didim’de küresel şu şu şu markalar var, bu sebeple Didim çok gelişti denilemez. Didim kendi Balıkçı Osman’ı ile, Dönerci Nazım’ı ile, Pideci Selma’sı ile marka olur, konuşulur. Yerel değerlerin üzerine gitmek gerekir, onları yüceltmek gerekir. Buradaki yerel gustoyu geliştirmek, yerli esnafa yol göstermek, işlerini ilerletmeleri için destek olmak, eğitim vermek şarttır.
Onlar iltifatı, ziyareti, övgüyü severler. Marifet ise iltifata tabidir. İltifat güzeli ve başarıyı tetikler.
Dediğim gibi bu yıl Didim’i son on beş yılda olduğu gibi bir kez daha ziyaret ettim. Fakat bu kez farklı bir bakışla Didim’e gittim. Kimsenin doğru düzgün yiyecek bir şey bulamıyoruz dediği yerde bunu kendime dert edindim ve Didim’i kendime bir “gastronomi projesi” olarak ele almaya karar verdim. Böylece gizli kalmış, kendini gösterememiş ve kendini doğru ifade edememiş cevherleri, mekanları araştırmaya başladım. İnsanlara, esnafa sordum. Bu sayede zamanla bir envanter oluşturup cevherleri ortaya çıkarmaya niyet ettim. Bir bakıma, hiç değilse temelleri atacak kadar başardığımı da düşünüyorum. Çünkü çok iyi bir yeme içme rotası taslağı hazırladım. Didim’de gastronomi vizyonu oluşturabilmek adına, Didim için gerekli temelleri yıllardır geliştirdiğim metodoloji ile atmaya başladım. Çabalarımın adım adım meyve verdiğini sizler de göreceksiniz.
DEVRİM!
Aydın’ın tek kadın pide ustası -elbette Türkiye’nin de sayılı kadın pide ustası- Selma Yallıkurt’u Didim’de buldum mesela. Ailesini nasıl çekip çevirdiğini, pideleri nasıl hazırladığına şahit oldum. Kuşbaşılı pidesini anlattım. Didim’le ilgili ilk kez kendi sitem Harbiyiyorum.com’da “Nerede Ne Yenir?” yazıları yazmaya başladım. (Selma Yallıkurt’un hikayesini okumak için tıklayın.) Ayrıca Didim’de bu yıl açılmış olan butik kahveci Gigi’s i bulunca çok ama çok sevindim.
Gigi’s, Didim gastronomi tarihinde bir devrimdir mesela. Didim’in yeme-içme dünyasında bir daha asla hiçbir şeyin aynı kalmayacağının göstergesidir. Hatta bundan sonraki değişimin de kalesidir bile diyebilirim. Gidin orada oturan insanları, kitleyi izleyin. Ne demek istediğimi, Didim’de yaşayanların, gençlerin neyin özlemini duyduğunu da çok iyi anlayacaksınız.
Bugün burada yazdığım yazı da iki yıl evvel yazdığım Kars yazısı gibi algılanabilir. Bana “Hadi oradan sende!” diyenler çıkabilir. Sert bir eleştiri yazısı gibi görebilir. Ancak niyetim güzel ve müspettir, yanlış anlaşılmamalıdır. Hangi parti, hangi belediyenin yönetimde olduğu benim için hiç önemli değil. Söylediklerim siyasetten beridir. Bu yıl hiç değilse kamuoyu yoklaması yaptık ve Didim gastronomisi ile ilgili bir farkındalık yaratmayı başardık.
Dileğim yerel belediyenin ve Aydın Büyükşehir Belediyesi’nin gelecek haftadan itibaren Didim ile ilgili yazmaya başlayacağım mekanları desteklemesi, onların dertlerini dinlemesi ve mümkünse bu kişileri Aydın’ın meslek erbapları ile bir araya getirerek çalıştaylar düzenlemesi…
Aydın Belediye Başkanı Özlem Çerçioğlu’nun Aydın’ın tek kadın pide ustası Selma Yallıkurt’u ziyaret etmesi büyük bir başlangıç olacaktır mesela.
Göreceksiniz!
Didim’in makus talihi değişecek. “Didim’de yiyecek hiçbir şey yok!” cümlesi tarihe karışacak.
İlerleyen günlerde Didim lezzet rotasını yazmaya başlıyorum.
Salih Seçkin Sevinç – OdaTV Yazıları