Bağ Evinde Mangalda Kokoreç Partisi
Bazen sen hayatı kurgularken kendini bambaşka bir kurgunun içinde bulursun. Geçtiğimiz hafta bana tam öyle oldu.
Bozcaada’da nerede ne yiyeceğim, nereleri gezeceğim planları yaparken İzmir’den Kokoreççi Baki Usta’nın oğlu Volkan, “Abi ben Bozcaada’dayım” diye mesaj gönderdi. Yanında da bir teker kokoreç getirmiş. Hayda! Bak sen şimdi işe…
Sadece bununla da kalmamış kendi kokoreçlerini, atomlarını sardığı badem/boğazlık diye tanınan uykuluk setlerini de beraberinde taşımış.
Şimdi bir insan tatile giderken yanında işini götürür mü? Mümkün olduğunca götürmez. Peki Volkan niye yanında kokoreçle Bozcaada’ya geldi?
Volkan eşi ile birlikte iş için gittiği İstanbul’dan İzmir’e geri dönerken memleketi Çanakkale’ye uğruyor, sonrasında haydi bir de Bozcaada’ya gidelim, bir iki gün yüzer döneriz diyor. Bir de bakıyor orada ben varım. İşte böylece kader ağlarını örüyor…
KAÇINILMAZ SONUÇ 1: MANGAL YANAR
Kaldığımız bağ evinde mangal yandı tabii. Volkan, çiğden kokoreçi mangalda iki saate yakın pişirdi. Mangalı yakması etmesi hazırlanması derken toplam dört saatlik bir hazırlık süreci.
Elbette o teker kokoreç ve uykuluklar hepimize fazla. Tamam evde bir nüfus var ama kokoreç yemek değil artık derdimiz, kokoreç partisi yapmak!
Böylece Bozcaada’da tanıdığımız kişileri, başta bağ evimizin sahibesi olan Özcan Hanım’ı bu mini kokoreç partimize davet ettik. Yine geçtiğimiz hafta içinde uğradığımız Kaikias içindeki restoran La Madonna’nın yeni tanıştığımız şefi Çiğdem Sonkurt, Bozcaada’da çalışan, yaşayan arkadaşlarımız Su ve Ahmet, üstüne bir de İstanbul’dan o gün gelen ve tam da kokoreçler piştiğinde aramıza iştirak eden arkadaşlarımızla beraber kokoreç severleri Bozcaada’da buluşturmayı başardık. Özcan Hanım Corvus şaraplarının amirali Reşit Soley’i de davet edince toplam on beş kişilik bir kokoreç partisine imza attık diyebiliriz.
Çok keyifli, bol kokoreçli ve uykuluklu bir gündü. Birlikte yenildi içildi, güzel sohbetler edildi.
Peki bu kadar mı? Hayır. Kader ağlarını örmeye devam ediyor…
KAÇINILMAZ SONUÇ 2: VE FIRIN YANAR…
Özcan Hanım’ın bizi misafir ettiği bağ evi, eski bir Rum köy evi olduğu için mutfağı dışarıda ayrı bir yapı olarak tasarlanmış. İçinde de gizemli bir fırını var. Mini kokoreç partimiz esnasında Özcan Hanım bu fırını da bir gün yakmamız gerektiğini ve orada da harika yemekler piştiğini söyledi.
Bu lezzet dolu fikre ilk olarak ben atıldım tabii. Hadi ne zaman yapalım, ne pişirelim derken hemen -artık nasılsa- ertesi güne karar verdik.
Şef Çiğdem Sonkurt harika bir domates sosunun hali hazırda var olduğunu, hamurunun mayasının da süper olduğunu söylediğinde nasıl pizzalar yapacağımızı çoktan konuşmaya başlamıştık bile. Özcan Hanım da el açması bir Rum yaz böreği yapacağını söyledi.
Kokoreç yerken ağzım sulandı resmen.
Ve ertesi gün fırın yandı… Özcan Hanım gelip ateşle bizzat ilgilendi. Bir saat yakması, iki saat fırının ısınması derken Çiğdem Şef bir de hamurların yanına renk olsun, size bugün bir de tepside ahtapot yahnisi yapacağım demez mi…
Düşünsenize, bir gün önce mangaldan, bir gün sonra fırından gelen lezzetlere gark olmak = Kesin mutluluk.
Sofraya oturduğumuzda neredeyse akşam olmuştu ama şu iki gün Bozcaada’da kaldığım günlerin en unutulmazları ve ömrümün en lezzetlileri olarak hafızama kazındı.
Gördüğünüz gibi hiç hesapta yokken ve ben Bozcaada ile ilgili başka kurgular yapmanın peşindeyken kendimi böyle enfes bir kurgunun içinde buldum.
Film çekmeye çalışırken filmin kendisi olmak böyle bir şey sanırım.
* Reşit Soley, Salih Seçkin Sevinç, Özcan Germiyanoğlu
Salih Seçkin Sevinç
*Bu yazının orijinali ilk olarak 19.07.2020 tarihinde Odatv‘de yayınlanmıştır.