GURME NOTLARIOdaTV Yazıları

Zeytinyağı Terörü

Yılın ilk yazısı maalesef biraz can sıkıcı. Neyse ki bir yandan da bilgilendirici.

Zeytinyağı…

En çok hile kaldıran ürünlerden biri. Kasım ayında Tarım ve Orman Bakanlığı’nın beyan ettiği tağşiş yapan markalar ve ürünler listesinde zeytinyağı üreticileri sayfalarca yer tutuyor. İçlerinde market raflarında gördüğümüz bilindik markalar olduğu gibi, daha butik ve yerel işletmeler de var.

Haydi sucuk, salam, sosis ve dönerde tağşiş yapılıyor biliyorum ama zeytinyağında hile dediğin nasıl yapılıyor, zeytinyağına ne karıştırılıyor da sunuluyor gibi sorular kafamı kurcalarken en iyisi bu sorularımın yanıtını gidip yerinde öğreneyim dedim ve geçtiğimiz hafta sosyal medyada “Kim bana zeytinyağı işleme tesisini açacak?” çağrısında bulundum. İlk cevap veren Selçuk’ta butik bir zeytinyağı üretim tesisi olan “Gusto Ephesus” oldu.

Bu çağrımın sabahının erken saatlerinde firmanın Selçuk, Efes’teki tesisinin yolunu çoktan tutmuştuk bile. İki gün boyunca zeytinyağı üretim süreçlerini yerinde incelerken firma sahibi Gülay Hanım ve işletme müdürü Seyit Bey’den oldukça enteresan bilgiler aldım.

ZEYTİNYAĞINI ANLAMAK!

Zeytinyağında tağşişin ve zeytinyağı konusunda algı yönetiminin sırlarından bahsetmeden önce zeytinyağı nasıl elde ediliyor öncelikle bunu net bir şekilde anlamamız gerekiyor.

Normalde her meyvenin mevsimi var. Zeytin ağacının meyvesinin de mevsimi (yani en olgun olduğu hasat zamanı) Ekim ortası. Yani diyelim ki 15 Ekim’de zeytinler dallarından el değmeden toplanıyor ve yemyeşil haldeyken traktörlerle, kamyonlarla sıkıma getiriliyor. 

Basitçe tesiste işleyiş, yani zeytinden zeytinyağı elde etmenin yöntemi şöyle;

Tesise gelen zeytinler sırasıyla tesiste önce yıkanıyor, kırılıyor, ezilerek hamur haline getiriliyor, hamur haline getirilen zeytinler belli bir ısıda (Gusto Ephesus bunu 22-23 C derecede uyguluyor) uzun süre döndürülerek kıvamı artırılıyor. Ardından dekantör denen cihazdan zeytinyağı ve sulu yağ denen bir karışım ortaya çıkıyor. En nihayetinde seperatör yardımıyla zeytinyağı ve su ayrışıyor. Böylece “doğru” bir zeytinyağı elde ediliyor. Buna aynı zamanda soğuk sıkım da deniyor.

Yani kısacası zeytin hangi şartlarda yetişti ve olgunlaştıysa, sağlığı neyse sıkımdan da o karakterde zeytinyağı elde ediliyor. 

İsmini de koyalım: Naturel Sızma Yağ.

Uzmanlar iyi bir zeytinyağının asidite oranının maksimum 0,7 olması gerektiği görüşünde. Asiditesi düşük zeytinyağları, bir yağdan beklenilen tüm güzel sonuçların karşılığını veriyor.

Olması gereken zeytinyağı üretimi aslında bu kadar basit. 

PEKİ HİLE NEREDE BAŞLIYOR

Gelelim dananın kuyruğunun koptuğu yerlere!

Hani yukarıda, üretim esnasında zeytin hamuru ile yağı ayrışıyor demiştim ya. İşte o dekantörden çöpe çıkan, yağı sıkılmış zeytin hamuruna “Prina” deniyor. 

İşte birtakım zeytinyağı üreticileri bu yağı sıkılmış posayı alıp, “Prina” işleme tesislerine götürüp tekrar sıktırıyor. Tabiri caizse sineğin yağını çıkarıyorlar. Tahmin edersiniz ki bu yağın besin değeri hiç yok denecek kadar düşük ve analiz değerleri rezalet. Asiditesi de oldukça yüksek. Bu haldeyken elbette prina yağını ağzınıza sürdüğünüz anda geri tükürürsünüz lakin bazı üreticiler bu yağları alıp rafine tesislerinde tekrar işliyorlar. Ne olduğu belirsiz yağın tüm değerleri sıfırlanıyor. Tadı, rengi, kokusu alınıyor. Sonra piyasada birçok restorana ve otele kızartma yağı diye satılıyor. Ayrıca yine bazı merdiven altı üretimlerde bu prina yağı natürel sızma yağlarla karıştırılıp satılıyor. 

Bitti mi? Bitmedi.

Bir başka hile de farklı tohum yağları ile zeytinyağının karıştırılması. Yani pamuk yağı, kanola yağı belirli oranda zeytinyağının içine atılıyor ve piyasaya öyle satılıyor. 

Bitti mi? Bitmedi.

Birçok zeytinyağı sıkım fabrikası zeytinler sıkılırken içine enzimler karıştırıyor. Buradaki amaç da zeytin hamurundan yağı daha fazla ayırmak. Yani aynı konu; sineğin yağının yağı… 

Sonuç: Kalitesiz ürün, 

Yahu bu kadar hileye kafa yoracağımıza işin içeriğine ve pazarlamasına kafa yorsaydık, bugün zeytinyağında bir dünya markası olurduk!

Bütün bunların nedeni belli değil mi? 

Klasik “Şark Kurnazlığı”… Maliyeti düşürmek, ucuza zeytinyağı satarak piyasayı kırmak, hile ile daha fazla kar elde etmek. 

Peki vatandaşın sağlığı?

Aman canım! Onu en son düşüneceksin! Bana dokunmayan yılan bin yaşasın bu ülkenin şiarı olmuş artık. Lakin o yılanın kuyruğu da, başı da eninde sonunda üreticiye dokunuyor. 

RİVİERA YAĞLARI NASIL BİLİRSİNİZ

Günümüz insanının en büyük sorunsalı: Her şeye fazla anlam yüklemek.

Bunun farkında olan pazarlamacılar yine bunu tüketiciye bir silah olarak kullanmaktan geri durmuyor. Zeytinyağı da son yıllarda öyle bir anlatılıyor ki, bazı markaların web sitelerini inceleyecek olursanız, o zeytinyağının bir damlasını dahi içtiğiniz zaman ölümsüzlüğe kavuşup yaşamın tüm sırlarına vakıf olacağınızı sanırsınız.

Oysa ki büyük üreticiler, yüksek bedeller ödedikleri pazarlamacılar ile tam da bu fazla anlam yükleme algısının üzerinde sörf yapıyor. Küçük üretici de fazla anlam yüklediği yağının kalitesini normal ölümlülere anlatmak ve piyasada yer bulmak için debelenip duruyor. 

Mesela “Riviera” ismi verilen yağlar buna çok güzel bir örnek.

İddiaya girerim içimizde Rivera isminin “Fransız Riviera”sından geldiğini düşünenler vardır. Haydi öyle olmasa bile ismi ithal diye “iyi birşey” olduğunu düşünüyorsunuzdur.

Özünde “Riviera” denen yağ şudur; 

Zeytin ağacının dibine düşen bozulmuş, sağlıksız zeytinlerden elde edilen yüksek asitli (kötü) yağlar tıpkı yukarıda bahsettiğim “Prina” yağı gibi tekrar işlendikten sonra yine asidi, kokusu ve değerleri sıfırlanıyor. İçine belli bir oranda naturel sızma yağ eklendikten sonra Riviera yağ ismi altında piyasaya sunuluyor.  

Üstelik bu yasal bir işlem.

İşte algınızla ve sağlığınızla böyle oynuyorlar!

HİLELİ ÜRÜNÜ NASIL ANLARIZ

Tüketici olarak bu konuda atabileceğimiz en önemli adım: Farkındalık.

Market raflarında, internette, cicili bicili ambalajlarda satın aldığımız zeytinyağlarının hileli olup olmadığını bize yine en iyi satış fiyatları söylüyor. 

Her ürünün bir borsa fiyatı var. Şu an Google’a girip “Zeytinyağı Borsa Fiyatı” diye aratırsanız önünüze güncel ve reel fiyatlar gelecektir. 

Mesela ben bu yazıyı yazarken zeytinyağının üreticiden ham alış fiyatı 5 litre için 80-85 TL aralığında. Bunun içinde kar yok, sadece ambalajlı ve nakliyesi dahil maliyeti bu. 

Yani piyasada 5 litrelik bir ürünü raflarda 68 TL ya da 75 TL’ye görüp alıyorsanız, bilin ki zeytinyağı görünümlü “Gulyabani” alıyorsunuz.

Hesap ortada!

**Yazının orijinali oda.tv de yayında…

Salih Seckin Sevinc

Harbiyiyorum.com kurucusu ve yazarı. 2009'dan beri yeme-içme üzerine keşifler yapıyor. Araştırıyor, yiyor, içiyor, videolar/fotoğraflar çekiyor, düşünüyor ve yazıyor. 2021 - "Ruhani" (Roman) 2018- "Ölüm Yolcusu Abdülüver'in Tuhaf Seyahatleri" (Roman) 2016 - "Harbi Yiyorum - Türkiye'de Harbiden Nerede Ne Yenir?" (Yemek Kitabı) 2015 - "Her Şeyin Başı Blog" (İş Kitabı) 2014 - "Social Media for Real" (İngilizce İş Kitabı) 2012 - "Pazarlama İletişiminde Sosyal Medya" (İş Kitabı) kitaplarının yazarı. 2018'den bu yana ODA TV "Lezzet Peşinde" köşe yazarı, Eylül 2019'da KRT'de "Harbi Yiyorum" programını hazırlayıp sundu. Şu anda "Nerede Ne Yenir?" cümlesinin altını doldurmaya ve lezzet keşiflerini/öğrendiklerini size aktarmaya devam ediyor.

One thought on “Zeytinyağı Terörü

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir